Siz bakmayın pardemi sürecinde tartışmaktan vazgeçtiğimize ve rafa kaldırdığımıza, Salgının Dünyadaki merkezi olsalarda sokak gösterilerinin hedefi haline gelselerde onlar ne vaz geçti nede rafa kaldırdı. ABD´nin ortadoğu özelliklede Türkiye uzmanı CIA ajanları Henri Barke, Gram Füller ve bir Fetöcü eski emniyetçininde görev aldığı Rand corporation´ın son raporundan bahsediyorum.
Söz konusu düşünce kuruluşu Amerikan savunma bakanlığının finanse ettiği bir kuruluş ve sürekli bu konularda çalışma yaparak raporlar hazırlıyor. Onlara göre sadece similasyorraporu ancak Ortadoğu ve Türkiyedeki muhalefet için yol haritası, seçim sıtratejisi oluyor. Son raporda sıkça vurgulananı artık hepiniz biliyorsunuz. "Tayyip Erdoğan bir şekilde iktardan gitmeli. Karşıdaki demokratik muhalefete destek verilmeli ve muhalefet tek çatı altında birleştirilmeli. Eğer yine olmaz ise darbe seçeneği masada olmalı." Raporun özü bu. Bu raporu hafife alanlar, artık Türkiyede darbe olmaz diyenler de var. Ancak böyle bakmak ve böyle okumak büyük bir yanılgı telafisi olmayan hata olur. Bunu aynı kuruluşun daha önce hazırladıkları raporların gerçeğe dönüşmesindeki orana bararak anlayabiliriz..
Bu raporda sıralananları bugüne bakarak değerlendiremiyiz. Bu raporun sonuçlarını görmek için önünüzdeki on yılda olacakları iyi gözlemleyip, iyi tahlil edip eşleştirmemiz lazım. Söz konusu kuruluşun 2005 ve 2015 te yayınladığı raporda Türkiye ile ilgili öngürelenler neredeyse bire bir gerçekleşti. 2005 yılında yayımlanan raporda ılımlı islam, dinler arası diyaloğ ve Türkiyenin ortadoğu coğrafyası için rol model olmasına vurgu yapılıyordu. FETÖ süreci tamda böyle ilirledi ve 2016 da kanlı bir darbe ile sona erdi. 2015 Bİr Kasım seçimlerinden sonra yayınlanan raporda ise Türkiyedeki demokratik muhalefetin desteklenmesi ve birleştirilmesine vurgu vardı.
Cümleye dikkat demokratik muhalefet. Bu ifade ortadoğuda Arap baharı için kullanılan bir kavramdı. Örneğin, Suriyedeki, Mısırdaki, Iraktaki bagaas diktatöryası, Tunustaki, Arabistandaki krallara karşı demokratik yöntemi savunan muhalefete destek. Peki Türkiye de bunların hangisi var? Hiç biri. Demokrasi ile iktidara gelen Erdoğan. Raporda ikisi aynı kefeye konuyor. Yani Türkiyede bir diktatör var karşısındakilerde demokratik muhalefet. Bizim Ana muhalefet partisinin lideri de bu söylemi havada kapıyor. Dikkat edin o rapordan sonra sürekli biz demokrasiden yana olanlarla birlikteyiz. Bizim ittifakımız demokrasi ittifakı sözünü kullanıyor. Ve yine 2015 deki o raporun öngördüğü şekilde CHP, İP, HDP ve SP ile Millet ittifakı oluişturuldu. 2018 de seçimlere öyle gidildi. Yani hem 2005 de 2015´te yayınlan raporlarda Türkiyeye layık gördükleri olaylar aynen gerçekleşti..
Bu gözle bakacak olursak 2020´nin başlarında yayınlanan raporda ileri sürelenlere idkkatle bakmalı ve uyanık olmalıyız. Hatta son günlerde siyasi arenada yaşananlara bakarsak neredeyse önümüzdeki bir yıl içinde gerçekleşme ihtimalinin olduğunu görürüz.
Gerçekleşecek ilk seçimde Muhalefeti tek çatı altında firesiz Erdoğanın karşısında birleştirmek için çabalar yoğunlaştı. Sözkonusu ittifakın bir kazaya uğramamısı için engeller tek tek kaldırılmaya başlanıdı. Muhalefetteki tüm partiler bu birlikteliğe uygun hale getirilyor. Geçtiğimiz iki seçimde HDP millet ittifatının gizli ortağıydı. Özellikle CHP; İYİ Parti HDP dengesini kornumak için İyi partiyi resmen HDP´yi gizli ortak yapmıştı. Şimdi ortaklığın resmileşmesi için İYİ Parti, HDP, hatta CHP yeniden dizayn ediliyor. Bu ittifaka engel olacak kim varsa oyunun dışına itiliyor.
HDP yaptığı kongrede Sezai Temelli´nin yerine kamuoyuna daha sempatik gelebilecek biri olan Mithat Sancarı getirdi. Hemen ardından Eş genel Başkan Pervin buldan yaptığı açıklamada; " CHP ye biraz cesaret lazım. Tabanımız artık gizli ittifaktan rahatsız. Artık Şefaflık istiyoruz. Biz geçtiğimiz seçimde gücümüzü göstermek için bir defaya mahsus olmak üzere gizli ittifaka razı olduk, ama artık olmayız. Biz artık elde edilecek iktidardan koltuk isteriyz". Dedi.
Aynı anda HDP ile işbirliğinden rahıtsızlığını vurgulayan İYİ partinin milletvekilleri ardı ardına istifa etti. CHP deki Ulusalcılar partiden atıldı. Yetinmediler. Geçtiğimiz yıllarda Ak Partiyi en çok eleştirdikleri modele geçtiler. İl Kongrelerine tek liste ile gitme yolunu seçtiler. Yani ittifakta çatlak oluşturacak hiç kimsenin teşkilatlarda görev almasına imkan tanımadılar.
İttifakın mevcut partilerinde bu gelişmeler yaşanırken, Erdoğan karşısındaki muhalefeti genişletmek ve güçlendirmek için Ak Partinin içerisinden çıkarmaya çalıştıkları partiler ise yavaş yavaş siyaset sahnesine sürülüyor. Ahmet Davutoğlunun Gelecek partisi HDP kongresinde üç temsilci ile boy göstererek safını belli ederken, Gül - Babacan ikilisinin selamı salonda okundu. Abdullah Gül eş zamanlı olarak bir gazeteye verdiği mülakatta; "Ben görevdeyken tüm yurt dışı gezilerimde yanımda HDP lileride götürdüm. Onlar bana güç verdi. Gezi kalkışmasından gurur duyuyorum. Demokratik parlementer sistemden yana olanlar yan yana gelmek zoruda dıdır". Sözleri ile ABD raporunda vurgulanan büyük ittifaka göz kırptı. Bu gelişmelerin üzerine CHP Genel başkanı Kemal Kılıçtaroğlu´nun İYİ Parti örneğinde olduğu gibi Gelecek ve Deva partilerinede grup kurmaları için milletvekili veririz açıklaması safları netleştirdi..
Tüm bu yaşananlardan sonra raporun özüne ve yaşadıklarımıza bakacak olursak şunu görürüz. Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli, jepolitik, sıtratejik ve Teolojik olarak ABD gerekli bir ülke. Türkiye Çin´e ve Ruslarada bırakılamaz. Türkiye´nin başına ABD ile işbirliği içinde çalışacak bir iktidarın gelmesi şart. Bunun önündeki tek engel olan Erdoğan´ı yok etmek için büyük ittifakı gerçekleştirmek gerikiyor. İttifakın önündeki tüm partilerin içindeki karşı duruşlar yapılacak ilk seçim öncesinde yok edilmeli ve törpülenmeli. Siyasi Arenada gördüklerimizin hepsi bundan ibaret. ....