20. yüzyılda içimizde yeşerttikleri ittihatçılarla Osmanlı imparatorluğunu parçalayarak kendi topraklarımızda keşfedilen petrolü Türk´e yar etmeyen emperyal güçler bu günde yine içimizdeki işbirlikçileri eliyle Akdeniz´de keşfedilen petrolü elimizden alma çabası içinde...
19. yüzyılın sonlarında Osmanlı topraklarında keşfi yapılan petrol rezervlerinin başımıza bir çorap öreceğini anlayan 2. Abdulhamit petrol alanlarının ve Filistin´in tapusunu devletin başına bir iş gelmesi durumuna karşı kendi adına yapmıştı. Böylelikle imparatorluğun başına bir olumsuzluk dahi gelse uluslararası hukuk gereğince özel mülk olduğu için petrol bizde kalmış olacaktı. Ancak içimize yerleştirdikleri ittihatçılar eliyle Abdulhamit´i tahttan indirenler özel tapuları da devletleştirmiş ve daha sonra devleti paylaşmak sureti ile Ortadoğu´dan Türk´leri çıkarmış ve petrolden mahrum bırakmıştı. Misak-ı Milli sınırlarımız içinde gördüğümüz Musul ve Kerkük´ü dahi koruyamadığmız için 20. yüzyıl süresince 2500 dolarlık milli gelire talim etmiş fakir bir ülke olarak yaşamıştık.
Bugün ise Doğu Akdeniz´de keşfedilen petrol ve doğal gaz için aynı senaryo tekrarlanıyor. İsrail´in başını çektiği ve ABD´nin destek verdiği Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve Fransız´lar kurduğu ittifakla Türkiye´yi kuşatarak Akdeniz´in dışına itmek sureti ile zenginleşmesinin önüne geçme gayretinde. Bu oldu bittiye razı olmayan Türkiye 100 yıl öncesinden çok daha güçlü olduğu için arama gemileri ve donanması ile Akdeniz´de seyr-ü sefer yapıyor. Şer ittifakını parçalamak isteyen Türkiye, hakkını uluslararası hukuk açısından da korumak için Libya ile ekonomik yetki alanı paylaşımını öngören bir antlaşma imzaladı. Doğu Akdeniz´i şer ittifakına kapattı.
Bunun üzerine Libya´ya büyükelçisini gönderen Atina, başta AB ve ABD ittifakını harekete geçirmek sureti ile Libya´daki karışıklığı Türkiye lehine kullanmaya başladı. Libya ulusal mutabakat hükumeti bölücü Hater güçlerinin saldırısına uğradı. İki yıldır süren çatışmaların artması üzerine Birleşmiş Milletler´in tanıdığı Libya ulusal mutabakat hükumetinin başkanı Faiz Serrac Türkiye´den yardım talep etti.
Tarih boyunca kendisinden yardım isteyen herkese elini uzatan, beklendiği yere mutlaka giden Türkiye´nin Cumhurbaşkanı talebe olumlu cevap vermek için Libya´ya asker gönderme tezkeresini meclise gönderdi. O andan itibaren ise içerdeki işbirlikçilerin serenatı başladı. Tezkere için muhalefet partilerini bilgilendirmek için Dış İşleri Bakanı Ömer Çavuşoğlu, CHP lideri Kılıçdaroğlu ve İyi Parti lideri Akşener´i ziyaret etti. Barış Pınarı Harekatı´ndan öncede aynı ziyaretleri Milli Savunma Bakanı yapmıştı. Çavuşoğlu daha CHP´nin kapısından çıkmadan Kılıçdaroğlu hayır cephesini harekete geçirmek üzere yola düştü. Akşener ve Karamollaoğlu´nu ziyaret ederek meclise girmeme teklifini götürdü.
Tavra bak bir yıl önce Doğu Akdeniz´de biz niye yokuz diye iktidarı eleştirmeye çalışan muhalefet partisi başkanı, ülkesinin yaptığı mutabakatla Doğu Akdeniz´i kapatmışken, elde ettiği hakkı korumak için meclisten istediği yetkinin verilmemesi için kolları sıvadı. Meclisi boykot etme teklifine sıcak bakmayan Akşener ve Karamollaoğlu´na bozulan CHP lideri "Unutmayın sizi meclise ben soktum, bu konuya hayır denecek" deyip çıktı.
Asıl rezalet işte ondan sonra ortaya döküldü. Hem Kılıçdaroğlu´nun tehdidine nasıl bir kılıf bulacağını hem de kamuoyunun gündeminde biraz daha fazla yer bulmayı düşünen Akşener, "Yetkili kurullarımızda değerlendirip karar vereceğiz? açıklamasını yaptı. Karamollaoğlu ise evet deme sinyali verdi. Bu telaş içinde tezkere meclis görüşmelerine açıldı. İyi Parti kılıf bulmuştu. Akşener, Türkiye´nin Libya´ya asker gönderme isteği Cumhurbaşkanının ihvan öğretisinin bir sonucu diyecek kadar aciz bir açıklama yaptı. Yani İyi partinin baştan itibaren belli olan kararı hayırdı.
Asıl acziyet ise iki milletvekili olan Saadet Partisi cephesinde gözüktü. Genel başkanlarının evet imasını görmezden gelen Saadet Partili vekiller 367 krizindeki Doğru Yol Partisi´ni de arattı. Birisi HDP´li vekiller ile aynı safa düşme pahasına meclisi boykot etti bir diğeri hayır naraları savurdu.
Oysaki Türk beklendiği yere gidendi. Bugüne kadar üç kıta, 12 ülkede asker bulunduruyordu. Daha önce meclisten çıkan teskerelerle Türk askeri Irak, Suriye, Somali, Katar, Bosna, Kosova, Arnavutluk, Sudan, Lübnan, KKTC, Afganistan ve Azarbaycan´a giderek hem mazlumları korumuş hem de ülkesinin çıkarlarını savunmuştu.
Tüm bu karışık ve zor cağrafyalarda görev yapan Türk ordusu, 400 yıl Türk himayesinde kalmış, bağımsızlığına kavuştuktan sonra ilk başbakanını yine Türkiye´den istemiş, bugün itibari ile 20 milyar dolarlık yatırımı bulanan, hepsinden önemlisi Akdeniz´deki çıkarlarını korumanın tek anahtarı olan Libya´ya mı gitmeyecekti.
Tezkereye hayır diyen muhalefet arkeolojik kazı yaparak milletin kafasını karıştırıyor. Karıştırıyor çünkü bu antlaşmanın ve Libya´daki hükumetin ayakta kalmasının, ülkemizin önümüzdeki yüz yıllık petrol paylaşımından mahrum edilme operasyonunun bir gerekçesi olduğunu saklama telaşında. Maalesef günümüzün muhalefeti hayati önemdeki milli meselelerde dahi siyaset yapacak kadar gözünü karatmış durumda. Ülke gerekirse bin yıl daha fakir yaşasın, varsın Akdeniz´de olmasın ama yeterki Erdoğan gitsin modunda.
Ben eminim teskerenin çıkmasını engelleyemeyen muhalefet, Türk ordusunun Libya´da ardı ardına şehit vermesi ve yenilmesi için dua ediyordur. Onlar için Ak Partinin gitmesi herşeyin üstünde. Oysaki siyaset yapabilmek ve iktidara gelebilmek için dahi olsa vatan lazım...
Akşener ve yanındakiler iyi bildiği bir şeyi tekrar hatırlamalı; Türk kendini çağıran mazlumun yanına gider, mutlaka gider?