Turnalara açtım yalnızlığımı,
anlattım onlara sevgimi,
o kadar çok benziyor ki asaletleri
tıpkı senin gibi
dünya güzelleri..
Sardılar zarif boyunlarına
aşkının hikayesini,
koydular kanatlarına
sana olan sadakatimi,
buğulandı gözleri,
hüznümü sahiplendi her biri,
geliyorlar gönüllü elçiler hepsi…
Turnalar uçuyor; uçuyor turnalar…
Ağrıyan kalbimden bir demet acıyı,
yüzyıllık hasretin şahidi
taşıyorlar sana inancımı…
Yeryüzünün taçlı perisi;
turnalar çok hevesli,
sevdan için bir asır da olsa
kanat çırpacaklar,
öyle inandılar ki aşkına,
gül yüzüne meraklandılar,
yakalansalar da zalim avcılara,
büyük sevdaya bağlandılar…
Biliyorlar onlar da
umudu, umutsuzluğu,
yar için yanmayı, yakılmayı…
Kor ateşte yüreğim,
yokluğun alev alev sardı,
turnalar semahı
kavuşturacaktır mahidevranı…
Sen ey sultanlar sultanı!
Buzlar eridi,
mevsimler değişti,
turnalar da biliyor
ne kadar çok sevdiğimi…
Açtım gökyüzüne ellerimi;
İlahi!
Bitsin yeter, ayrılık mehiri…
O’na muhtacım
taşıyamıyorum Onsuzluk yükünü…
Yerle gök birleşti
sonsuzlukta yalnızım,
kaldım tek başına…
Yakarıyorum;
Artık O’na kavuşma vakti…
Bak işte! Topraklarına indi,
turnaların en gözde çiftleri…
Uzat o güzel ellerini,
dokun;
bana dokunur gibi…
Sev;
sevda elçisi turna kanatlarını
beni sever gibi…
Sen ey güzeller güzeli;
turnalar aşkına,
bırak gel yad elleri…
Yeminler olsun sana
hiç düşmeyecek dilimden;
büyük sevdanın, seninle doğan
ebedi aşk hikayesi…