Her hafta bazen gündeme, bazense o günkü gidişata göre yazdığım köşe yazılarımı genellikle Cuma günleri akşam saatlerinde kaleme alıyorum.
Bu haftaki köşe yazımı da yine aynı saatlerde kaleme alırken; ülke genelinde tüm camilerde aynı şekilde okunan Cuma Hutbesi ile başlamak istedim.
Cuma Hutbesi’nin ana konusu ve başlığı, "Her canlının dokunulmazlığı vardır". Peki, bu ülkemizde de böyle midir? Ya da başka bir ifadeyle "Her canlı dokunulmaz" mıdır?
Yine hutbenin ikinci paragrafında yazıldığı ve görevli imam-hatip arkadaşların okuduğu gibi, "Yüce dinimiz İslam’a göre insan, yaratılmışların en üstünü ve kıymetlisidir. Her türlü saygı ve hürmete layıktır. Dili, dini ve rengi ne olursa olsun; kadın-erkek her insanın bedeni dokunulmazdır, canı mukaddestir" ifadelerini dinledik hep birlikte.
Aslında bu hutbe metinleri birkaç gün öncesinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da biz vatandaşlara ve görevli imam-hatiplere ilgili sosyal medya ve internet sayfalarından aktarılıyor.
Konumuz da bu değil zaten. Konumuz, biz insanoğlunun ve diğer canlıların bu hutbede değinildiği gibi "canlarının" dokunulmazlığıdır.
Hepimizin bildiği gibi ve halen katili iddianamelerde dahi dillendirilemeyen adı gibi "Narin" ve diğer katilleri belirlenemeyen failli meçhul olaylardaki insanlarımızın "canları" dokunulmaz değil midir? Veya dokunulmazlık sadece sözde mi kalmaktadır?
Konuya biraz daha geniş kapsamlı baktığımızda, yaptıkları görevlerde şehit edilen öğretmen, asker ve diğer kamu görevlilerimizin "canlarının" hesabını vermesi gerekenlerin son günlerdeki söylemleri, tasvip edilmeli midir, edilmemeli midir?
Eğer bu söylemleri bizim gibi köşe yazılarına aktaran kişiler yazmış veya söylemiş olsa hakkımızda anında karar verilip bir şekilde linç kampanyaları başlatılırken; niye çifte standart uygulamasına gidilmektedir?
Öyleyse; ülkemizde herkes için uygulanan kararlar, herkes için uygulanan yasalar, herkes için uygulanan Anayasa var mıdır, yok mudur?
Her zaman dillendirilen bir şey olduğunda da "Burası Türkiye" denilerek geçiştirilen uygulamalardan artık vazgeçilmelidir diye düşünüyorum.
Her geçen gün yabancılaştığımız ülkemizde; doğruları söylemek, doğruları yazmak artık suç haline gelmiştir. Oysa; bizim öğrendiğimiz ve bize öğretilenler her ortamda doğrudan yana olup doğruyu aktarmak üzerine olmuştur.
O zaman sormak istiyorum. Herkes için fırsat eşitliği var mıdır? Herkes istediği bilgiye kısıtlama olmaksızın ulaşabilmekte midir? Herkes düşünce özgürlüğüne sahip midir?
Şimdi de başka bir açıdan bakarak özellikle seçim dönemlerinde verilen vaatlerden başlayarak, biz vatandaşların hakları gündeme geldiğinde niye suçlanan hep aynı kesimler olmaktadır?
Yazımın başlığında da ifade ettiğim gibi; "Var gibi gözüken şeylerin aslında yokmuş" olduğunu görmekten ve söylemekten kendimizi uzun bir süre daha alamayacağız.
Keşke; "Var ama yok" demek yerine, çekinmeden "Var ama uygulayamıyoruz, ya da var ama elimizden gelen bu, var ama elimiz kolumuz bağlandı" denilebilseydi daha doğru olmaz mıydı?
Bir yazımın daha sonuna gelirken; ifade özgürlüğü dahil tüm "var"ların "yok" edilmediği günlerin en kısa zamanda yaşanacağı güzel günler görmek temennisiyle siz değerli okurlarımı Allah'a emanet ediyor, sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.
Kalın sağlıcakla...