Her canlı doğduğu andan itibaren bir yuvaya ihtiyaç duyar, İnsan da buna dâhildir. Bu nedenledir ki atalarımız “Dünyada mekân, ahirette iman” demiştir. Evlenme çağına gelen gençler, bir yuvaları olsun diye izdivaç yaptırılır. Güvenli bir yuva ekmek kadar, su kadar ihtiyaçtır.
Ülkemizde barınma sorunu her daim çözüm üretilmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkar. Ailelerin sürekli ikamet edeceği konutlar, bir de yükseköğrenim için şehir değiştiren öğrencilerin eğitim hayatı boyunca istifade edeceği yurtlar.
Geriye dönük ortalamalara bakılınca ülkemizde yıllık 400 bin civarında konut ihtiyacı, yine her yıl yüz binlerle ifade edilecek yeni öğrenci yurt ihtiyacının olduğunu görürsünüz. 2020 yılından itibaren yeryüzündeki tüm yerleşik sistemleri alt üst eden pandemi ülkemizde bu iki sistemi de sekteye uğrattı. Pandemiden dolayı iki yıl süre zarfında yeterince konut üretilemeyince bir anda sekiz yüz bin konut açığı ortaya çıktı. Bu durum diğer ekonomik etkenlerle birleşince konut ve kira fiyatlarını altından kalkılamaz hale getirdi. Pandemi sonrasında üniversitelere dönen öğrenciler, ekonomik şartlardan ötürü top yekûn devlet yurtlarına hücum etti. Bu durum da sistemi yurt açığı ile karşı karşıya bıraktı.
Muhalefet cephesi bu iki konuyu bir yıldır sakız yapıp çiğniyordu. Hatta öyle ki yüz binden fazla öğrencinin bulunduğu İstanbul’da 200 kişilik yurt hizmeti verenler dahi “iktidarın çözemediği yurt sorununu biz çözdük, öğrencilere biz yurt bulduk” şovu yapmaktan geri durmamıştı. Oysaki Erdoğan öncesindeki 80 yılda sadece beş bin konut üreten Toki onun döneminde 2 milyon konut teslim etmişti. Geçtiğimiz hafta bu konularda kendisi ile boy ölçüşülemeyeceğini bir kez daha ortaya koydu ve muhalefete kelimenin tam anlamı ile kapak yaptı.
Eylül ayının başında önce Gençlik ve Spor Bakanı çıktı kameralar karşısına. Kendilerinden önce çok yataklı koğuş sistemi ile 180 bin olan öğrenci yurt kapasitesini çağın gerektirdiği donanımlara sahip olmak kaydı ile 800 bin yatak kapasitesine çıkardıklarını ve bu yıl müracaat eden öğrencilerin yüzde seksenini ilk yerleştirmede yurtlara yerleştirdiklerini, ikinci yerleştirme ile birlikte bu oranın yüzde 95’e çıkacağını, bu durumun bu konuda Avrupa ortalamasının yüzde onu geçmediğini duyurdu. Bakan huzur, öğrenciler mutluluk tebessümü içindeyken Akşener devekuşu misali gençlik kollarına üye konservatuvar öğrencileri ile yurt sorunu adlı tiyatro oyununu sahneleyip algı yapma peşindeydi.
Sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan çıktı kürsüye ve yüz yılın konut ve iş yeri edindirme projesini açıkladı. 16 bin liranın altında gelire sahip her ailenin kira öder gibi ev sahibi olabileceği sosyal konut projesini hayata geçirdi. Üstelik projede şehit yakınlarına, gazilere, emeklilere ve 30 yaş altı gençlere pozitif ayrıcalık yapılmıştı. İki yılda yapılacak konutların taksitleri iki ve üç bin lira olarak belirlendi ve 240 ay vadeye yayıldı. Erdoğan’a inanan milyonlar başvuru için bankaların önünde sıraya girdi. İki yıl sonra 250 bin konutta bir milyondan fazla insan rahat yaşama kavuşacak. Toplam 400 milyar liraya mal olacak bu proje 2 trilyon liradan fazla bir ekonomik etki yaratırken 100 bin insana da istihdam sağlayacak.
Dışarının desteğini alarak içeride yürüttükleri beşinci kol faaliyetinin sonucunda oluşturdukları “ülke yaşanmaz hale geldi” algısının çökmeye başladığını görenler şu sıralar güneşi balçıkla sıvama telaşında olsa da halk olanın bitenin farkında. Kim ne derse desin Erdoğan hükûmetleri iki milyona dayanan yükseköğrenim öğrencisinin yurt sorununu dünya rekoru kırarak çözmekle kalmadı dar gelirlinin yuvası olması noktasında da dev bir tarihi adım attı. Bunun sebepleri, sonuçları siyaseten kime yarar, kime zarar umurumda değil. Vatandaş memnun mu ben ona bakarım. Memnun olup olmadığını merak edenler KYK yurtları ve devlet bankalarının önüne gidip baksın...